Türk siyasetinin önemli aktörlerinden olan ve 3 ayrı koalisyon hükümetinde başbakanlık görevini üstlenen Mesut Yılmaz, vefatının üçüncü yılında anılıyor.
Yakın arkadaşı iş insanı Abdurrahim Albayrak, Mesut Yılmaz ile arkadaşlığını ve yaşadıklarını vefatının üçüncü yılın AA muhabirine anlattı.
Albayrak, aradan geçen 3 yıla rağmen Yılmaz’ı kaybetmenin acısının hala tazeliğini koruduğunu ve onun dostluğunu çok özlediğini söyledi.
Yılmaz gibi kendisinin de Rizeli olduğunu aktaran Albayrak, şöyle konuştu:
“Mesut Yılmaz Rize’nin yetiştirdiği önemli devlet adamlarından biridir. Siyasi hayatının ilk yıllarında kendisini şahsen tanımıyordum ama Rizeli olduğunu biliyordum. Ben çok sıkı bir Galatasaray taraftarıyım kendisi de öyle koyu bir Galatasaraylı idi. Küçük oğlu Hasan da bizim gibiydi. Kendisiyle Galatasaray’ın maçlarında samimi olduk. Küçük oğlu Hasan’a toplar, formalar hediye ederdim. Hatta bir defasında kocaman bir Galatasaray topu alarak, makamına götürmüştüm. Galatasaray maçlarında başlayan dostluğumuz zamanla ilerledi, maçları hep birlikte izlerdik.”
“Yılmaz, dışardan mesafeli görünse de çok samimi bir kişiliği vardı”
Albayrak, dışarıdan bakıldığında çok mesafeli görünse de Yılmaz’ın çok sıcak ve samimi bir kişiliği olduğunu belirterek, “Birebir tanıdığınızda çok dost canlısıdır, çok cana yakındır aynı zamanda çok iyi bir devlet adamıdır.” dedi.
Yılmaz’ın başbakanlığı boyunca particilik yapmadığını, her partiden gelen yöneticilere eşit mesafede durduğunu aktaran Albayrak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Başbakanlığı döneminde bir demir-çelik fabrikasına atanan genel müdüre benim yanımda söylediklerini hiç unutmam. Kendisine, ‘Bakın göreve başladığınızda particilik yapmayacaksınız, göreviniz boyunca Anavatan Partisine hangi mesafedeyseniz diğer partilere de aynı mesafede olacaksınız’ dedi. Aynı tavrını Çaykur’da işe alım sırasında da gördüm. Genel müdüre, ‘Ben sadece ANAP’lıların değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıyım. Herkes, kural ve kaidelere göre işe alınacak’ dedi. “
“Yavuz’un öldüğü gün yaşadıklarımı anlatacak kelime bulamıyorum”
Abdurrahim Albayrak, Yılmaz’ın oğlu Yavuz’un öldüğü gün yaşadığı acıyı tarif edecek kelime bulmakta zorlandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Öncelikli olarak Allah hiçbir anne babaya böyle bir acı yaşatmasın. Acı haberi alır almaz kardeşi Turgut Yılmaz eve giderken bana da haber verildi. Eve gittiğimde bu üzücü olayın, anne ve babanın yatak odasında gerçekleştiğini gördüm. Savcılık ve adliye işlemlerini başlattık. O sırada Mesut Bey ve eşi Amerika’da idi. Olayı duymamaları için Sayın Cumhurbaşkanımızı aradım, durumu illetim. Kendisi konuyla yakından ilgilendi. Talimatıyla THY Genel Müdürüne ulaştık, uçaktaki interneti kestirdik. Amerika’dan geldikleri uçağı açığa aldırdık. Ambulanslarla havaalanında beklerken Mesut Bey, beni ve kalabalığı uçağın camından gördü ve kötü bir şey olduğunu anladı. Merdivenlerden inip, yanıma geldiğinde, ‘Abdurrahim, kanlı mı kansız mı?’ diye sordu eli ayağı titreyerek.”
“Yaşadığı acıdan sonra her şeyi içine attı”
Albayrak, Yılmaz ve eşini hemen havaalanından alıp hastaneye götürdüklerini dile getirerek, “Morga girdiler ve oğullarını gördüler. Adli Tıptan, anne ve babanın çocuklarını öyle görmemesi için ricada bulunmuştuk. Sağ olsun onlar da bu anlamda bize yardımcı oldu. Bu nedenle Adli Tıp Kurumuna tam sayfa gazete ilanıyla teşekkür ettim.” şeklinde konuştu.
Bu acı olayın gerek Yılmaz’ı gerekse eşini çok derinden sarstığını anlatan Albayrak, Yılmaz’ın yaşadığı acıdan sonra her şeyi içine attığını ve bunun bazı sağlık sorunlarını tetiklediğine inandığını söyledi.
“Bir hafta sonu dahi ayrı kalamazdık”
Mesut Yılmaz’ın bir hafta sonu dahi kendisini görmeden duramadığını aktaran Albayrak, şöyle devam etti:
“O kadar birbirimize destek olur, dertleşirdik ki ben de bir hafta sonu dahi ayrı kalamazdım. Bir gün ‘Çok bunaldım, beni bir yere götür’ dedi. Biz de Dubai’ye gittik. Gerçi o tarihi mekanları çok severdi o yüzden Dubai’den de çok hoşlanmadı. Sahilde bir sigarayı söndürüp diğerini yaktığını görünce, ‘Ağabey yeter bu kadar çok içme’ diye site ettim. ‘Ah Abdurrahim ah, ben bunu şimdi içmemeyim de ne zaman içeyim?’ dedi. Yavuz’u kaybetmenin acısıyla kendisini tamamen bıraktı. İlk evladıydı, çok etkilenmişti. O an ikimiz birbirimize sarılıp en az 10 dakika bu şekilde ağladık. O anı hiç unutamıyorum. O tatil boyunca ne bir şey yiyebildi ne de bir şeyden zevk aldı. Çok üzücü bir 3-4 gün geçirdik.”
Mesut Yılmaz’ın ameliyatını dünyanın önde gelen beyin cerrahlarından Prof. Dr. Uğur Türe’nin yaptığını hatırlatan Albayrak, “O sırada hastanene koridorunun bir ucunda Yılmaz diğer ucunda ise Galatasaray’ın Başkanı Mustafa Cengiz yatıyordu. Sayın Türe, bir gün beni aradı, ‘Koridorun bir ucundaki Mustafa Cengiz çok ağır bir hasta ancak yaşamak için elinden geleni yapıyor. Hiç moralini bozmuyor ve direniyor. Koridorun öbür ucundaki Yılmaz ise yaşamamak için elinden gelen her şeyi yapıyor, bana yardımcı ol’ dedi. Kendisine daha gayretli olması için telkinde bulunduğumda, elimi tuttu ve ‘Abdurrahim, onun derdi yok, benim Yavuzum gitti’ diye cevap verdi. Her şeyi içine attı.” diye konuştu.
Abdürrahim Albayrak, hayatının son döneminde Yılmaz’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından iftara davet edildiğini, kendisinin bu davetten çok memnun kaldığını ve buluşmaya vesile olduğu için gerek Yılmaz’ın gerekse Erdoğan’ın kendisine teşekkür ettiğini ifade etti.
Albayrak, Mesut Yılmaz’ın bir devlet adamı olarak, devletinin yanında durup, 15 Temmuz hain darbe girişimini “kontrollü darbe olarak” yorumlayan bir Alman kanalındaki spikere gereken cevabı verdiğini hatırlattı.
“En çok mantı, hamburger ve gofret yemeyi severdi”
Yılmaz’ın bir devlet adamı olarak çocuklarına çok vakit ayırma fırsatı bulamadığına dikkati çeken Albayrak, bu zaman ve ilgiyi torunlarına verdiğini, oğlunun kaybından sonra da torunlarının ona umut olduğunu anlattı.
Albayrak, Yılmaz’ın çok hızlı yemek yediğini, uzun uzun yemek yemeyi zaman kaybı olarak gördüğünü dile getirerek, kendisinin en çok mantı, hamburger ve gofret sevdiğini belirtti.
Mesut Yılmaz’ı hiçbir zaman unutmayacağını vurgulayan Albayrak, onun sevdiği yemekleri yerken bile ona dualar okuduğunu, acısını içinde taşıdığını ve aklına geldikçe gözlerinin dolduğunu dile getirdi.